Önce biri geldi, sonra diğeri ve sonra diğeri… Aşkın çoğaltıcı gücü, kalbinin ortasındaydı ama gözlerinin önünde de hatırı sayılır bir kalabalık vardı. Hissi kadar, gerçekliği de güç veren bir “çokluk”. İnsan kalabalığı, sohbet kalabalığı, sevgi kalabalığı, günlerin kalabalığı, kadınlığının zarafetine akan kalabalık, sanatını paylaştığı tanımadığı kalabalık… Etrafı çoğalırken boşlukları kapandı. İçindeki ve dışındaki boşlukların üstüne, yeni alınan koltuk takımları kirlenmesin diye örtülen anne örtülerinden biri örtüldü belki de. Kalabalık örtüsü, boşluklarını örttü.
Kulakları, sessizliği duyamayacak kadar meşguldü.
Kulakları, bir gece ansızın başlayan bir bebek ağlamasıyla açıldı. Dudaklarını, açılan kulaklarına yöneltirken, hiç bilmediği bir gülümseyişle tanıştı. O, yeni duygularla gülümseyerek kendi içinde çoğalırken etrafındaki kalabalık azaldı, azaldı ve öyle azaldı ki, kendi minik çokluğunda kapandı gözleri. Gözlerini açtığında uzun zamandır oluşmaya başlayan boşlukların sayılamayacak kadar çok olduğunu gördü. Dokundu birine, eli yandı. Bu boşluk kırmızı olmalı dedi. Boyamaya çalıştı, boya tutmadı bu boşluk, kapanmadı. Diğerini maviye boyarsa deniz hissi kapatırdı belki o boşluğu, sonsuz olurdu belki, olmadı. Son bir kuvvetle güneşe tutunup sarıya boyamaya çalıştı gözünün görebildiği her boşluğu, olmadı. Kaçtı, durdu, sustu.
Çantasındaki boyalara dokunmadan uzun zaman izledi boşluklarını uzaktan. Her yeni günün getirdiklerini sükûnetle kabul etmeye başladı sonra. Boyun eğmekle, geleni güzel karşılayıp uyumlanma arasındaki farkı gördüğü gün çantasını aldı eline. O gün, doğanın henüz renklerini açığa çıkarmadığı ışıksız bir vakitte döktü çantayı dizlerine. Renkleri şarkılarla ayağa kaldırdı. Akışa bıraktı ellerini. Boşlukları tamamen kapatarak aslında “kapatamayacağını” anladığında gün ağarmıştı. Her boşluğun boyanması gereken kısmı ve rengi, ona gerçeğini fısıldıyordu. Boş kalan yerler geçmişti, sarıldı geçmişine ve öylece bıraktı onları. Hemen yanı başında renklenen kısımlarsa yeni hayattı, teşekkür etti renklerine. Varlık ve yokluk gibi, çokluk ve boşluğu kabullendiği yerde kendi masalı doğdu.
“Boşluk” Her gün yeniden doğduğunu görebilenlerin masalı…